ADLİ KONTROL ŞARTLARI VE ADLİ KONTROL TEDBİRLERİ  

  1. Genel Olarak

Adli kontrol uygulaması CMK 109 vd. maddelerinde düzenlenmiş olup ve bu maddeye göre soruşturmaya tabi tutulan bir suça adli kontrol kararı verilebilmesi için ilk olarak CMK’nın 100. maddesi gereğince bir tutuklama nedeninin bulunması şartı gerekir. Adli kontrol tedbirine tutuklama koruma tedbirinin şartları ve somut olgulara dayanan kuvvetli suç şüphesi olmadığında başvurulamaz. Ancak istisnai durumlarda mevcuttur tutuklama yasağı olan hallerde başvurmak gibi.

  1. Tutuklama Şartlarının Bulunması

Tutuklama şartlarının CMK 100 vd. maddelerinin sağlanması durumunda adli kontrol tedbirine başvurulabilir. Yani tutuklama şartlarının oluşmadığı durumlarda adli kontrol tedbirine karar verilemez.  Bu şartlar ise şu şekilde sıralanabilir:

CMK Madde 100 uyarınca

“a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

 b) Şüpheli veya sanığın davranışları; 

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,”


  1. Somut Delillere Dayanan Kuvvetli Suç Şüphesi

Tutuklama kararının verilebilmesi için CMK’nın 100/1 maddesinde, tutuklamaya konu olan suçun işlendiğine dair somut delillerin olması şartı konulmuştur. Ceza muhakemesi hukukumuzda “Somut delil” kavramı, CMK 100/1. maddesinin, 21.02.2014 tarihinde kabul edilerek, 06.03.2014 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanmasıyla birlikte 6526 sayılı kanunun 8. maddesiyle yer bulmuştur. Değişiklikten önce tutuklama şartı olarak ‘‘olgular’’ kavramı aranırken değişiklikten sonra yerini “somut deliller” kavramına bırakmıştır. Bu değişiklik ile hak mahrumiyetleri önlenmeye çalışılmıştır. Savcının sadece bir olgu üzerine şüpheli veya sanığı tutuklaması hak kayıpları yaratabilmektedir. Ancak somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesi durumunda ise bu kayıp önlenebilmektedir. Tutuklama kararı verildiği zamana kadar yapılmış olan muhakeme sonucuna göre, yapılacak bir duruşmada sanığın mahkûm olması kuvvetle muhtemel ise kuvvetli şüphe bulunmaktadır.


  1.  Tutuklama Yasağı Olan Hallerde Adli Kontrol Kararı Verilebilmesi

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. Maddesi 4. Fıkra uyarınca “Sadece adlî para cezasını gerektiren suçlarda veya vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç olmak üzere hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.” Bu iki durumda tutuklama yasağı vardır. Bu durumlarda tutuklama koruma tedbirine hükmedilemez. Ancak Tutuklama yasağı bulunan durumlar yalnızca 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda sayılan haller ile sınırlı değildir. 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu 21. maddesinde “On beş yaşını doldurmamış çocuklar hakkında üst sınırı beş yılı aşmayan hapis cezasını gerektiren fiillerinden dolayı tutuklama kararı verilemez.” hükmü ile bir tutuklama yasağı düzenlenmiştir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu 109. Maddesi 2. Fıkrası, 1.fıkrasındaki hükme ek olarak “(2) Kanunda tutuklama yasağı öngörülen hallerde de adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.” hükmüne yer vermiştir. Bu nedenle tutuklama yasağı durumu oluşsun oluşmasın Türk Ceza Kanunundaki tüm suçlar bakımından Adli Kontrol Koruma Tedbirine karar verilebilmektedir. 

Tutuklama yasağı öngörülen hallerde adli kontrol kararı verilebilmesi ve tutukluluk süresinin dolması halinde salıverilenler hakkında da adli kontrol uygulanabilmesi (CMK m.109/7) durum olarak adli kontrolün en önemli getiriliş amacı olan tutuklamaya alternatif olmaktan ötürü tutuklamayı tamamlayan yönünü göstermektedir.





2  ADLİ KONTROL TEDBİRLERİ

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu madde 109 vd. ile ilk defa Türk hukuk sistemine entegre edilen Adli Kontrol Koruma Tedbiri türleri şu şekildedir: 

“(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir: a) Yurt dışına çıkamamak b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak. c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak. d) Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek. e) Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek. f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak. g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek. h) Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak. i) Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek. j) Konutunu terk etmemek. k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek. l) Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek.”

Tabi kılınan yükümlülükler sadece bir tane olabileceği gibi birden fazla yükümlülük aynı anda şüpheli veya sanığa yükümlendirilebilir. Ancak hangilerinin tabi kılındığı hâkim veya mahkemenin kararında belirtilmelidir. Bahse konu tedbirler her ne kadar fazla gibi gözükse de kişilerin özgürlük hakkını doğrudan ihlal eden tutuklama ile karşılaştırıldığı zaman ölçülü ve makul olduğu söylenebilir. Ancak Adli kontrol kurumu Fransız Ceza Hukukundan esinlenerek bizim hukukumuza getirildiğinden dolayı tedbirlerle ilgili bazı kısımlardaproblemler yaşanmaktadır. İçlerinde güvenlik tedbiri ve hapis cezası niteliğinde tedbirler vardır. Bazı tedbirler koruma tedbiri kurumuyla hiç örtüşmemektedir. Kimi tedbirler ise koruma tedbirinin niteliği ile bağdaşmamaktadır. Örnek olarak Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adli kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine güvence vermek (CMK M. 109/3-i) tedbiri tutuklama kurumunun şartlarından olan şüpheli veya sanığın kaçmasını delil araçlarını karartmasını veya kişiler üzerinde baskı kurmasını engelleyici nitelikte değildir. Bu tür adli kontrol kurumunun özüyle uyuşmayan tedbirler ilgili madde metninden çıkartılmalı o tedbirlerle ilgili başka düzenlemeler yapılmalıdır



2.1 Tedbirlere Uymama

“Söz konusu yükümlülükleri isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında yetkili merci hemen tutuklama kararı verebilir. Bu nedenle tutuklama süresi dolduğu için adli kontrol tedbirine tabi tutularak salıverilen kişileri bu çerçevede yükümlülüklerine aykırı hareket etmesi durumunda yeniden tutuklanabilmesi mümkündür.” Ancak bu durum CMK Madde 112/2 uyarınca “(Ek: 24/11/2016-6763/24 md.) Birinci fıkra hükmü, azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyle verilen adli kontrol tedbirinin ihlali hâlinde de uygulanabilir. Ancak, bu durumda tutuklama süresi ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde dokuz aydan, diğer işlerde iki aydan fazla olamaz.”

“İsteyerek ibaresinin muğlak olduğu ifade edilmelidir. İsteyerek ibaresi kasten şeklinden anlaşılmalıdır ve hâkim tarafın yükümlülüğe kasten uyulmadığı açıkça belirlenmeksizin tutuklama kararı verilmemelidir.”

Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Yönetmeliği Madde 13/a fıkrası uyarınca “ 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 109 uncu maddesi ile 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 20 nci maddesi gereğince haklarında adli kontrol kararı verilen şüphelilerle ilgili olarak, kararda belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesine ilişkin çalışmaları yürütmek” Bu denetimin sağlanabilmesi için “Adalet Komisyonunun bulunduğu yerdeki Cumhuriyet Başsavcılığı’na bağlı olarak bir şube müdürlüğü kurulacaktır.”